Ölüm Gerçektir
Ölüm gerçeğinden kaçış diye bir şey hiç olmamıştır. Bizler bu gerçeği kabul etmek ve bununla yaşamak zorundayız. Her an ölme olasılığımız var ve her gün dünyada çok fazla insan ölmektedir. İnsanlığın tüm kaynakları bile ölümü tersine çeviremez, ölen birini geri getiremez.İnsanlar ölüm gerçeğine nasıl tepki veriyorlar? Gençler çok fazla ciddiye almazken sadece şok edici bir şey yaşadıklarında üzerinde durmaya başlıyorlar. Orta yaştaki insanların da ilgisizliğini görüyoruz ama insanlar yaşlandıkları zaman bu gerçeğin farkında oluyorlar ve ondan kaçamayacaklarını anlıyorlar.
Ölümden sonra hayatta kalma fikri
Birçok insan ölümden sonra hayatta kalma fikrinde biraz rahatlık bulur. "Ruh" adı verilen gizemli bir iç yaşamın, yok olan bedenden geçtiği ve kişiliklerinin mutluluk içinde yaşamaya devam ettiği "cennete" gittiği düşünülmektedir. Bu görüş, bir zamanlar olduğu kadar emin olunan veya çok yaygın bir şekilde inanılan bir düşünce değildir; şimdilerde güçlü bir inançtan daha çok kutsal bir umuttur.
Açıkçası bu konudaki karamsarlık bugün artmaktadır. Ölümün her şeyin sonu olduğunu kabul ediyorlar. Bu görüşün talihsiz sonuçları vardır çünkü bunu elinde tutan kişi, sahip olduğu yaşamın onun her şeyi olduğunu iddia eder ve istediğini yapabilmelidir çünkü yarın bir gün ölecek. Bu bakış açısının toplumlar üzerinde çok derin bir etkisi olacaktır çünkü bencil ve benmerkezci bir yaşamı sağlıyor.
Ölülerden mesaj aldığını iddia etmek
Kaçınılmaz gerçek, tarihin başlangıcından beri milyonlarca insanın yaşamış, ölmüş ve mezara atılmış olmasıdır. Gerçekten yeni bir biçimde hayatta kalsalardı, onlardan kederliler için birer teselli sözü, durumları hakkında biraz bilgi veya yaşayanlar için bir uyarı duymamız gerekirdi. Yine de onlardan hiçbir şey duymuyoruz. Bu biraz garip değil mi? Tüm bu ölen insanlar şu an neredeler?
Ölümden sonra hayatta kalmaya inanan ve ölülerden mesajlar aldığını iddia eden Spiritualistler denen insanlar var. Ancak kapsamlı bir araştırma, iddialarının ne kadar inandırıcı olduğunu ortaya çıkaracaktır. Yıllar önce bir yazar, bu kişilerin seanslarına katıldı ve literatürü çokça okudu. Ölülerden gelen sözde mesajlar, "ruh" açıklaması gerektirmeyecek kadar önemsiz ve olağandı. Ölümden sonraki yaşamın tasvirleri; bahçeler, dereler, meyve ağaçları ve hoş kokulu çiçeklerle doluydu, mutluluk dolu tembellikten zevk alıyorlardı. Bu açık bir şekilde insan özlemlerinin idealize edilmiş bir resmidir. Ciddi bir psişik araştırma araştırmacısı olan C. E. M. Joad, iddia edilen Ruhlar ile iletişimlerin kalitesizliği üzerine güçlü bir şekilde şunları söyledi: "Ruhlarımız hayatta kalırsa, beyinlerimiz kesinlikle yok!"
Hepimizin düşündüğü bir diğer durum ise insanların hayatlarıdır. Bazen bazı insanlar hayatlarında gerçekten de harika işler başarıyorlar ve bununla birlikte de harika kişiliklere sahip oluyorlar. İnsanlara yardım etmeleri, çok zeki ve nazik olmaları ve hatta bazıları çalıştıkları iş alanında da inanılmaz başarılar elde edip uzmanlaşıyor. Bu kişiler öldüğü zaman tüm bunların sonsuza dek yok olması mı gerekiyor? Gerçekten değerli olan karakterlerin korunmasının bir yolu yok mu? Doğal olarak bu soruyu düşünüyoruz ama buna daha sonra geleceğiz.
Hayati önem taşıyan soru
Ölümden sonra ne olacağıyla ilgili bu soruyu nasıl çözeceğiz? Tamamen güvenilir ve doğru bir cevap için nereye gidebiliriz?
Kendi duygularımıza ve sezgilerimize güveniyor muyuz? Haklı olduğumuzu sizce nasıl anlarız? Herhangi birisi bize bu cevabı nasıl söyleyebilir? Nereden biliyorlar ki? Dini liderlerin, bireylerin veya Konsillerin görüşlerini kabul ediyor muyuz? Peki onlar nasıl biliyor? Ve önde gelen dini liderlerin önemli konularda bile kendi aralarında bölünmüş olduğunu gördüğümüzde kime güvenmeliyiz? Önde gelen bir piskopos, Mesih'in tam anlamıyla ölümden dirilmediğini açıkladı; diğerleri ise Diriliş'in Hristiyan inancının temellerinden biri olduğunu ilan ediyor. Biz kime inanmalıyız ve neden?
Bu sorularla içtenlikle yüzleştiğimiz zaman bizi kaçınılmaz bir sonuca götürür: bir insan zihninin görüşü kendi başına diğerlerinden daha değerli değildir. Diğer bir deyişle, insan düşüncesi bize cevap veremez. Buradan çok önemli bir sonuç çıkar; yaşayan hiçbir insan ölümden sonra olanları tecrübe etmediğinden ihtiyacımız olan şey, insan dışında bir otorite yani en yüksek otoritedir.
Cevap
Böyle bir otorite aramızda bulunmaktadır. Göklerin, yerin ve insanlığın yaratıcısı olan Tanrı’dan insanlara bir mesaj olarak verilmiş ve ilk günden son güne kadar her şeyi bildiren Kutsal Kitap’tır.
Kutsal Kitap yazarları kendi yetkileriyle değil ama Tanrı’nın yetkisi ile konuştuklarını söylerler. Tanrı’nın Yeremya peygambere söylediği gibi “İşte sözlerimi ağzına koydum”. İsa, Yasa ve Peygamberlikleri Tanrı’nın sözü olarak kabul etmişti ve söylediği sözlerin de Tanrı’nın sözleri olduğunu ilan etti. Elçiler de aynı şeyi söylediler. Pavlus, "tüm kutsal kitapların Tanrı'dan esinlendiğini" ilan etti ve "Tanrı'nın nefesi" anlamına gelen bir terim kullandı. Tanrı'nın "nefesi" (veya Ruhu) yazılanlardadır ve bu nedenle Kutsal Yazıların söylediği şey gerçektir.
Kutsal Kitabın ne yaptığını bir an için düşünün. Dünyada neden kötülük, acı ve ölüm olduğunu net bir şekilde açıklıyor. Bize ölümden sonra ne olacağını da anlatır. Aynı zamanda bizim olabilecek yeni bir yaşamı da anlatır.
Yüz yılı aşkın bir zaman önce Henry Rogers, “Kitabı Mukaddes’in kendisinden çıkarılmış süper insan kökeni” isimli kitabında şu ifadesini ilan etmişti: "Kitabı Mukaddes, insanın yapabilseydi yazacağı gibi bir kitap değil, yazsa da yazamazdı." Bunun nedeni, bize Tanrı'dan bir mesaj olmasıydı. Bu yüzden içten ilgimizi hak ediyor.
Kutsal Kitap ve biz
Kutsal Kitabın bizim hakkımızda ve doğamız hakkında ne söylediğini anlamamız bu noktada çok önemlidir çünkü nasıl var olduğumuzla ilgili kesin bir bilgi alabileceğimiz otorite bu kitaptır.
Yaratılış kitabı bizim kökenimizle ilgilidir ve bize açıkça insanın yaratılmış bir varlık olduğumuzu söyler: bunu da yaşamımızın varlığının Yaratıcıya bağlı olmasıyla anlatır.
“RAB Tanrı Adem'i topraktan yarattı ve burnuna yaşam soluğunu üfledi. Böylece Adem yaşayan varlık oldu.”
-Yaratılış 2:7
İnsanın yeryüzündeki kökenine dikkat edelim. Yaratılış kitabı bize aynı zamanda hayvanların da insanlarla birlikte aynı “Yaşam soluğunu” taşıdığını söylemektedir(6:17, 7:21). Ancak dikkatimizi çeken ve Kutsal Kitabın anlamamızı istediği ifade, “Yaşayan can/ruh” ifadesidir. Kutsal Kitabın terimlerini kendi anlamlarıyla anlamamız gerekir. Bugünlerde bir çok insan “Ruh” kelimesini “Ölümden sonra bedenden çıkan ve hayatta kalan bir şey” olarak anlamaktadır. Ancak Yaratılış kitabında “Ruh” olarak tercüme edilen bu kelime hayvanlar için de kullanılmaktadır. Yaratılış 1:21,24’te hayvanlar, “yaşayan yaratık” olarak tercüme edilmiştir.
Sonuç: Yaratılış Kitabı bize, insanın kökeninin doğası gereği canlı bir yaratık olduğunu söylemektedir. Tabii ki hayvanlardan daha büyük bir zihin gücüne sahibiz ama temelde doğamız onlarınkiyle aynıdır.
Ölümün gelişi
İnsan hayatının nasıl sona ereceği konusu Yaratılış’ta çok erken ele alınmıştır. Tanrı, Adem’e aldığı emire karşı gelirse öleceğini söyledi. Sonra Adem O’na karşı geldi ve Adem üzerine gelen hüküm bu oldu:
-Yaratılış 3:19
Bu kayıttaki anlatım basittir: Ölüm, yeni bir yaşama açılan bir kapı değil itaatsizlik için verilen bir hükümdür. İnsanlar toprağa geri dönecekler. Tufan kayıtlarına baktığımızda ise, “Tanrı’nın gözünde Yeryüzü bozulmuş ve zorbalıkla dolmuştu.” Yargı su ile birlikte geldi ve insanlarla birlikte hayvanlar aynı şekilde mahvoldular.
-Yaratılış 7:21-22
İnsanlar ve Hayvanlar
Kutsal Kitap, insan doğasını sık sık hayvanlarla karşılaştırarak anlatır. Mezmurların yazarı ikisini de anlatır:
-Mezmurlar 104:29
Vaiz’in yazarı ise oldukça kategoriktir ve okuyanların bu gerçeği görmesini ister:
-Vaiz 3:19-20
İnsanlar ve hayvanlar doğaları gereği aynı kaderi paylaşırlar: hepsi toprağa geri döner. Bazıları bir sonraki ayetin farklı bir anlam verdiğine itiraz edebilir, ancak tüm modern versiyonlar (R.V., R.S.V., N.I.V., N.E.B.) bunu şöyle ifade eder:
-Vaiz 3:21
Böylece şunu anlıyoruz ki, “Ruh” ölebilir. Tanrı’nın mısırlılara getirdiği on belayı anlatan Mezmurlar yazarı şöyle der: 'Yol verdi öfkesine, Ruhlarını ölümden esirgemedi, Onları salgın hastalığın pençesine düşürdü' (78:50). Bize Ruh ve Yaşam’ın aynı şey olduğunu gösteriyor.
Tanrı Hezekiel aracılığı ile şunu bildirmişti:
'Ölecek olan, günah işleyen candır. '
-Hezekiel 18:4
Şimson ölmeden önce “Filistliler'le birlikte öleyim” (Hakimler 16:30) demişti ama bu ayeti literal olarak çevirirsek “Ruhum'un ölmesine izin ver” dediğini görmekteyiz.
O halde ruh, kişidir ve yaşayan varlıktır. Kişi öldüğünde, ruh(veya yaşam) da onunla birlikte yok olur.
Tanrı’nın suretinde İnsan
Bu, insanların hayvanlardan daha iyi olmadığı anlamına mı geliyor? Tam olarak değil çünkü Yaratılış 1:26’da insanın Tanrı’nın suretinde yaratıldığını görüyoruz. Diğer bir deyişle, insanın fiziksel doğası tıpkı hayvanlarınki gibidir; ancak insan Tanrı’yı anlayabilen ve O’na karşılık verebilen bir zihne sahiptir. Bu konuda Mezmurlar’ın yazarı şöyle demiştir:
-Mezmurlar 49:20
Yani insanlar ile hayvanlar arasında fark yaratabilecek şey “Anlayıştır”.
Şimdiye kadar incelenen Kutsal Kitap kanıtlarını göz önüne alındığımızda, ölülerin mezarda tamamen bilinçsiz olarak dinlendiğini öğrenmek şaşırtıcı değildir. Mezmur yazarı, prenslere ya da insana güvenmeyin diyor, çünkü “O son soluğunu verince toprağa döner, O gün tasarıları da biter.” (146:4)
Davut, Tanrı’nın onu kurtarması için dua eder:
-Mezmurlar 6:5
Mezmurlar 115 de aynı şeyi söyler:
“Ölüler, sessizlik diyarına inenler, RAB 'be övgüler sunmaz;”
(v17)
Bunu en çok Vaiz yazarı vurgular:
-Vaiz 9:5-6,10
Bu vurgulu pasajlarda ölülerin yeri sürekli olarak; "toprakta" (insanın yapıldığı toprağın tozu), "mezarda" ve "sessizlikte" olarak tanımlanır.
Ölüm uykusu
Daniel'in bu konuda dikkat çekici bir açıklaması var. Yeni Ahit'te aynı fikrin kullanılması nedeniyle özellikle önemlidir. Onun peygamberliği Tanrı’nın yeryüzünde gücünü bir kez daha göstereceği son günlere referans etmektedir.
-Daniel 12:1-2
Şimdi, bu ifade kısmen Tanrı'nın sadık hizmetkarlarına atıfta bulunduğuna göre, onların "sonsuz yaşam" alacaklarının teminatı açıktır. Ama bu ödülü alana kadar nerede olduklarına bakın: "Yeryüzü toprağında" uyuyorlar, şimdiye kadar gördüklerimizle birlikte tamamen tutarlı bir tanıklıktır bu.
Bu noktada okuyucu “Şu ana kadar hep Eski Ahit’ten alıntı yaptın. Yeni Ahit’te tamamen farklı şeyler söylenmiyor mu?” diyebilirler. O halde size güzel bir haberim var. Bir sonraki bölümde Yeni Ahit’e geçiyoruz.
İsa, elçiler ve Eski Ahit
Bu soruyu cevaplamak için, İsa'nın ve ondan sonraki Havarilerin, şimdi Eski Ahit olarak bilinen yazılara karşı tutumunun ne olduğunu anlamamız gerekir. Gerçekler açık ve sorgulanamaz: hepsi "Yasa’yı, Mezmurları ve Peygamberlikleri" Tanrı'nın insanlara ilettiği Sözü olarak kabul ettiler. Vaazlarını desteklemek için sürekli onlardan alıntılar yaptılar; Asla herhangi bir Eski Ahit pasajıyla çelişmez veya bunlarla ilgili şüphe uyandırmazlar, aksine yazılanın gerçek anlamını ortaya çıkarmaya çalışırlar. Bu nedenle, Yeni Ahit yazarlarının öğretilerde Eski Ahit yazarları ile aynı fikirde olmasını bekleyebiliriz. İşte bunu kanıtlar nitelikte birkaç örnek:
Celile'de bir trajedi yaşanmıştı. Romalı askerler dini bir ayaklanmada çok sayıda Yahudiyi öldürmüştü. Bazı Yahudiler ona bunu anlatmak için İsa'ya geldi. Cevabı çok önemliyi. İsa onlara şöyle karşılık verdi: “Böyle acı çeken bu Celileliler'in, bütün öbür Celileliler'den daha günahlı olduğunu mu sanıyorsunuz? Size hayır diyorum.
"Tövbe etmeniz dışında, hepiniz de mahvolacaksınız"
(Luka 13: 1-31)
Kutsal Kitapta “mahvolmak” ne anlama geliyordu: Varlığının sona ermesi demekti ve bu konuda hayatta kalmak gibi bir durum söz konusu değildir. Burada İsa’nın öğretisinden bir kaçış yolu yok: Tövbe etmedikçe tüm insanlık yok olacak. Bu tıpkı Mezmur 49’daki ifade gibi, anlamadığı sürece insan, ölüp giden hayvanlar gibi yok olacak. Burada sorumuzun cevabı ile ilgili ilk ipucu var, “Neyi anlamak?”. Belli ki pişmanlıkla bir ilgisi var.
Ayrıca İsa, “Yeryüzü toprağında uyuyanların birçoğu uyanacak” ifadesini yazan Daniel ile hemfikirdi. Bunu Yuhanna müjdesinde görmekteyiz:
Ayrıca İsa, “Yeryüzü toprağında uyuyanların birçoğu uyanacak” ifadesini yazan Daniel ile hemfikirdi. Bunu Yuhanna müjdesinde görmekteyiz:
'Buna şaşmayın. Mezarda olanların hepsinin O'nun sesini işitecekleri saat geliyor. Ve onlar mezarlarından çıkacaklar. İyilik yapmış olanlar yaşamak, kötülük yapmış olanlar yargılanmak üzere dirilecekler. '
-Yuhanna 5:28-29
Ölülerin nerede olduğuna bakın: “Mezarlarında” deniliyor.
Havariler de aynı öğretiyi benimsiyorlardı. Şimdi Yuhanna müjdesinin en çok bilinen ayetine bakalım:
'Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu'nu verdi. Öyle ki, O'na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun. 'Havariler de aynı öğretiyi benimsiyorlardı. Şimdi Yuhanna müjdesinin en çok bilinen ayetine bakalım:
-Yuhanna 3:16
Vurgulanan sözler genellikle görmezden gelinir ama İsa’nın inanmayanlar hakkındaki yok oluşa(mahvoluşa) gidecekleri hükmünden kaçış yoktur (Kutsal Kitabın belirttiği gibi).
Havari Yakup, okuyucularına gelecekte yapacakları şeyler hakkında çok emin iddialarda bulunmamaları gerektiğini söyler ve ardından şunu ekler:
-Yakup 4:14
Daniel'in ölüleri mezarda "uyuyor" olarak tanımlamasını Havari Pavlus’un yeniden söylediğini görmekteyiz. Selanik'teki inananlar, Mesih'e inanan bazılarının ölümünün yasını tutuyorlardı:
"Kardeşler, umudu olmayan insanlığın geri kalanı gibi kederlenmemeniz için uykuda olanlar hakkında bilgisiz olmanızı istemiyoruz. İsa'nın ölüp dirildiğine inanıyoruz. Aynı şekilde Tanrı, İsa'ya bağlı olarak uykuya dalmış olanları da O'nunla birlikte geri getirecektir. Rab'bin sözüne dayanarak size diyoruz ki, biz yaşamakta olanlar, Rab'bin gelişinde hayatta olanlar, uykuya dalanların önüne asla geçmeyeceğiz. Rab'bin kendisi, bir emir çağrısıyla, başmeleğin seslenmesiyle, Tanrı'nın borazanıyla gökten inecek. Önce Mesih'e ait ölüler dirilecek. Sonra biz yaşamakta olanlar, hayatta olanlar, onlarla birlikte Rab'bi havada karşılamak üzere bulutlar içinde alınıp götürüleceğiz. Böylece sonsuza dek Rab'le birlikte olacağız. İşte birbirinizi bu sözlerle teselli edin.'-1. Selanikliler 4:13-18 (REV)
Bu pasajın ne dediğine dikkat edin: ölen sadık inananlar "uyuyor"; inanmayanların "ümidi yoktur"; Mesih şahsen gökten inecek; ve sadık ölüler doğacak - tabii ki mezardan. İşte Yeni Ahit boyunca karşılaştığımız temel öğreti budur.
“Ama ...?”
Ancak Yeni Ahit'te ölümden sonra hayatta kalma fikrini destekleyen bazı bölümler yok mu? Az da olsa bu şekilde alıntı yapılan bazı pasajlar vardır ama dikkatlice incelendiklerinde, bu ayetlerinde de bir bütün olarak Kutsal Kitabın öğretisiyle uyum içerisinde oldukları görülecektir. Şimdi çok bilinen bazı yanlışların doğrularını öğrenelim.
“Ama ...?”
Ancak Yeni Ahit'te ölümden sonra hayatta kalma fikrini destekleyen bazı bölümler yok mu? Az da olsa bu şekilde alıntı yapılan bazı pasajlar vardır ama dikkatlice incelendiklerinde, bu ayetlerinde de bir bütün olarak Kutsal Kitabın öğretisiyle uyum içerisinde oldukları görülecektir. Şimdi çok bilinen bazı yanlışların doğrularını öğrenelim.
Bu yanlışlardan bir tanesi Cehennem hakkındadır. Cehennem hakkında bu yazıyı okumanız gerekiyor:
Zengin adam ve Lazarus
Eğer bu pasajı bilmiyorsanız öncesinde Luka16:19-31 bölümünü okumalısınız.
Dilenci Lazarus ölür ve "melekler tarafından İbrahim'in koynuna taşınır". Zengin adam ölür, ama "cehennemde, işkenceler içinde" olduğu zaman, İbrahim'in koynundaki Lazarus'u "uzaktan" görebilir. İbrahim'e, parmağının ucunu suya batırması ve dilini soğutması amacıyla Lazarus'u göndermesi için yalvarıyor. Ama bu istek reddedildi çünkü zengin adam cezasını çekmeliydi. Ayrıca İbrahim “Aramıza öyle bir uçurum kondu ki, ne buradan size gelmek isteyenler gelebilir, ne de oradan kimse bize gelebilir” diyor. Daha sonra zengin adam, Lazarus’u beş kardeşini uyarması için göndermesini ister aksi takdirde kardeşleri de onunla aynı kaderi paylaşacaktır ama bu isteği de reddedilir. Şimdi buradaki ayrıntıları ele alacağız.
Şimdi bu anlatının, onu tam anlamıyla anlamayı imkansız kılan bazı özellikleri var. Doğru kişilerin ölümden sonra yeri olarak İbrahim'in koynunda olması fikri; İbrahim’in "cehennemdeki" zengin adam arasında konuşma geçmesi; Birinin bir yerden diğerine bir acı çeken kişinin "dilini soğutmak için" su ile gönderilebileceği fikri bize Bu hikayenin ölülerin durumlarınıyla ilgili literal olarak ele alabileceğimiz bir pasaj olmadığını ve bir tür benzetme veya sembolik anlatı olduğunu göstermektedir. Tüm bu ayrıntıların o dönemdeki Ferisilerin geleneğinin bir parçasıydı. Birinci yüzyılın Yahudi tarihçisi Josephus'un Hades'le İlgili Söyleminde gösterdiği gibi, tüm bu ayrıntılar o zamanki Ferisilerin geleneğinin bir parçasıydı. Bu yüzden İsa, rakiplerinin bazı fikirlerini onları şaşırtmak için kullanıyordu.
Ancak İsa’nın asıl amacı bu pasajın sonundaki birkaç ayette ortaya çıkar.
-Luka 16:29-31
Tanıkların güçlü kanıtlarına rağmen, Yahudi yetkililer onun dirilişini inkar etmeye ve Tanrı'nın Oğlu olduğu iddiasını reddetmeye kararlıydı. Kendi Kutsal Yazıları olan "Musa ve peygamberler" in öğretisini gerçekten kabul etmemişlerdi ve İsa'nın beklenen Mesih olduğu iddiasını kabul etmiyorlardı.
Zengin Adam ve Lazarus benzetmesinin İsa’nın asıl öğrettiği buydu. İsa, vurgulamak istediği noktayı mükemmel bir şekilde aktarıyordu. Bize ölülerin durumunu öğretmiyordu burada. Ayetleri her zaman dikkatli okumalıyız.
Önemli mesaj
İncil'in bu önemli konudaki öğretisini kısaca gözden geçirdiğimizde bir şey netleşiyor: içerdiği mesaj hepimiz için hayati önem taşıyor, çünkü onu dikkate almazsak yok oluruz. Bu nedenle mesajına "İncil" yani "iyi haber" deniyor.
1.Korintliler 15:1-2
Romalılara da şöyle yazdı:
-Romalılar 1:16
Şu ana dek ölmüş olanların bu "iyi habere" ne kadar ihtiyacı var! Bu yaşam mesajının aramızda hala var olması ne harika bir şey, çünkü O, burada İncil'in sayfalarında, İsa ve elçilerin sözlerinde. Hâlâ fırsatımız varken bu "Yaşam sözünü" tanımayı hedefleyelim, çünkü geleceğimiz tehlikededir.