Hristiyanlığa göre Cennet ve Cehennem

Kutsal Kitap makul bir kitaptır. Eğer onu dışarıdan bir etkiyle veya şartlandırılmış bir bilinçle okumuyorsanız içerisindeki öğretileri anlamak oldukça kolaydır çünkü Kutsal Kitabın mesajı bir bütün içerisinde kendisi ile uyumludur. Bu yazı, Kutsal Kitabın sade ve mantıklı öğretisinin aksine, Cennet ve Cehennem hakkındaki popüler fikirlerin mantıksız olduğunu ve Kutsal Kitaptan çıkarılamayacaklarını göstermek için yazılmıştır. Bu fikirler nelerdir? Yüzyıllar boyunca Hristiyan olduğunu iddia edenlerin çoğu, cennetin doğru bir insan olarak ölenler için ebedi sevinç ve mutluluğu deneyimledikleri bir mekan olduğuna; cehennemin ise kötü bir insan olarak ölenler için sonsuza dek işkence çektikleri söndürülemez ateşlerin bulunduğu bir mekan olduğuna inanmıştır.


Kutsal Kitabın yorumlanmasında büyük bir hata yapılmıştır. Ancak bu hatanın temeli cennet ya da cehennem ile ilgili değildir; Hatanın temeli, gerçekten de tüm insanların "ölümsüz ruh" denilen şeyle doğduğuna dair olan başka bir teoriden doğmuştur. Bu, çeşitli şekillerde 'hiç ölmeyen bir varlık', 'ruhun ölümsüzlüğü' olarak tanımlanır; ve ona 'gerçek insan' denen şeyin tüm özellikleri - kişilik, vicdan, akıl ve anlayış, duygular ve insanın sahip olduğu tüm ahlaki nitelikler - atfedilir. Bedenin ölümlü ve bozulabilir olduğu, ölümden sonra toza ve küle dönüştüğü söylenir; ama ruhun ölümsüz, bozulmaz ve sonsuz mutluluk veya sefalet içerisinde yaşadığı söylenir.


Ve tabii ki insan doğasına ilişkin böyle bir görüşü kabul ettikten sonra ölümden sonra ruhun kalıcı olarak başka bir yer veya yerlerde yaşamaya devam ettiğine inanmak mantıksal bir zorunluluk haline gelir.  Ancak insan doğasına ilişkin bu görüş yanlışsa cennet ve cehennem hakkındaki popüler görüşler de oldukça yanlış olurdu.

 

Bu nedenle can ve insan doğasıyla ilgili Kutsal Kitap öğretisini kısaca incelemeyi ve daha sonra bu temel üzerinde, doğru kişilerin ve kötülerin nihai kaderiyle ilgili Kutsal Kitabın makul ve mantıklı öğretisini oluşturmayı öneriyorum.


Ruh

Bu konunun başında şunu belirtmek gerekiyor, "Ölümsüz Ruh" veya "Ölmeyen Ruh" ifadelerini Kutsal Kitabın hiçbir sayfasında bulamazsınız. Bunun sadece Tanrı'ya özgü olduğu yazılmıştır:


"Mübarek ve tek Hükümdar, kralların Kralı, rablerin Rabbi, ölümsüzlüğün tek sahibi, yaklaşılmaz ışıkta yaşayan, hiçbir insanın görmediği ve göremeyeceği Tanrı..."
-1.Timoteos 6:16


İnsanın doğasında ölümsüzlük yoktur ve 'ruh' kelimesi sayfalarında sık sık geçse de Kutsal Kitap, bedenden bağımsız olarak ölümden sonra yaşayan bir içsel varlık olan ruh fikrini öğretmez. İnsanın yaratılışıyla ilgili Kutsal Kitap kaydı, ruhu oldukça açık bir şekilde tanımlar:


"RAB Tanrı Adem'i topraktan yarattı ve burnuna yaşam soluğunu üfledi. Böylece Adem yaşayan varlık(ruh) oldu."
-Yaratılış 2:7


"Yaşayan bir ruh" olarak tanımlanan, insanın kendisidir, tozdan oluşan, yaşam nefesiyle enerjilenen bedendir. Orijinal İbranice nephesh kelimesi basitçe 'nefes alan bir yaratık' anlamına gelir ve sadece insan için değil hayvanlar için de kullanılır. Örneğin:


Hareket eden yaratıklar (Yaratılış 1:20)


Canlılar (Ruhlar) (Yaratılış 2:19)


Yaşayan bütün canlılar (Ruh) (Yaratılış 1:28)


Kutsal Kitap ruhun veya canın doğasında ölmenin var olduğunu birçok ayette özellikle vurgular:


Canlarını ölümden esirgemedi
-Mezmurlar 78:50

Var mı yaşayıp da ölümü görmeyen, ölüler diyarının pençesinden canını kurtaran?
-Mezmurlar 89:48

Ölecek olan, günah işleyen candır.
-Hezekiel 18:4


Ölüm Durumu

Soru şu: ölüm ne anlama gelir? Yaratılış kitabının ilk bölümlerinde sadece insanın yaratılışını değil aynı zamanda düşüşünü ve günahın dünyaya girişini okuyoruz. Tanrı, insana şunu emretti:


Ona, “Bahçede istediğin ağacın meyvesini yiyebilirsin” diye buyurdu, “Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün.”
-Yaratılış 2:16-17


Tanrı'nın emrine itaatsizliğin ölümü getireceği yazıyor. Tanrı, Adem'i günahı için yargıladığında ise ölümün ne anlama geldiği açıkça ortaya çıkıyor:


"Toprağa dönünceye dek ekmeğini alın teri dökerek kazanacaksın. Çünkü topraksın, topraktan yaratıldın ve yine toprağa döneceksin."
-Yaratılış 3:19


Aslında, yaratılış sürecinin tersine çevrilmesi söz konusuydu. Tanrı insanı topraktan yarattı ve cansız bedenine yaşam soluğunu üfledi, böylece o yaşayan, nefes alan bir yaratık oldu. Böylece Tanrı ölümde, kaynağının yalnızca O olduğu yaşam veren enerjiyi geri çeker (Eyüp 34:14,15; Mezmurlar 36:9); daha sonra beden bozulur ve toza dönüşür (Vaiz 12:7).


Topraktan Toprağa

Bunu algılamak bazı insanlar için zor olabilir ancak Tanrı'nın yaratıcı gücü tarafından var edilmeden önce Adem yoktu. Eğer ölüm, yaratıcı sürecin tersine çevrilmesi ise o zaman sonuç ister insan ister hayvan olsun canlı, nefes alan yaratığın varlığının sona ermesi ve parçalanması olmalıdır çünkü doğal yapıları söz konusu olduğunda aralarında hiçbir fark yoktur.


Çünkü insanların başına gelen hayvanların da başına geliyor. Aynı sonu paylaşıyorlar. Biri nasıl ölüyorsa, öbürü de öyle ölüyor. Hepsi aynı soluğu taşıyor. İnsanın hayvandan üstünlüğü yoktur. Çünkü her şey boş. İkisi de aynı yere gidiyor; topraktan gelmiş, toprağa dönüyor.
-Vaiz 3:19-20


Mezmurların yazarı şöyle yazar:


Bildir bana, ya RAB, sonumu, Sayılı günlerimi; Bileyim ömrümün ne kadar kısa olduğunu! Yalnız bir karış ömür verdin bana, Hiç kalır hayatım senin önünde. Her insan bir soluktur sadece, En güçlü çağında bile. Uzaklaştır üzerimden bakışlarını, Göçüp yok olmadan mutlu olayım!
-Mezmurlar 39:4,5,13


Dolayısıyla ölümde bilinçli bir varoluş yoktur: ne cennette ne de cehennemde insanın hiçbir parçası yaşamaz. Tanrı'nın sadık bir hizmetçisi olan Kral Hizkiya şunları yazdı:

Çünkü ölüler diyarı sana şükredemez, ölüm övgüler sunmaz sana. Ölüm çukuruna inenler senin sadakatine umut bağlayamaz. Diriler, yalnız diriler. Bugün benim yaptığım gibi sana şükreder; Babalar senin sadakatini çocuklarına anlatır.
-Yeşaya 39:18-19


Ve bilge adam durumu özetler:

Çünkü yaşayanlar öleceğini biliyor, ama ölüler hiçbir şey bilmiyor ... Sevgileri, nefretleri, kıskançlıkları çoktan bitmiştir ... Çalışmak için eline ne geçerse, var gücünle çalış. Çünkü gitmekte olduğun ölüler diyarında iş, tasarı, bilgi ve bilgelik yoktur.
-Vaiz 9:5,6,10

Ölümle ilgili anlaşılması çok kolay ve bu kadar net bir öğreti karşısında daha fazla açıklamaya hala ihtiyacınız var mı? Ölümden sonra ne cennette ne de cehennemde devam eden bir varoluş olamaz. Kutsal Kitap bizimle basit ve mantıklı konuşur ve bizi kaçınılmaz olarak bu sonuca götürür.


Bu elbette doğrular için bir ödül olmadığı veya aslında kötüler için ayrılmış bir ceza olmadığı anlamına gelmez. Ancak bunlar ne olursa olsun Kutsal Kitapta var olan uyum nedeniyle bu tür bir ödül veya ceza, bu yazıda ortaya koyduğumuz gerçeklerle tutarlı olmalıdır. 


Cennet: Tanrı'nın Konut Yeri

Cennet, Tanrı'nın kalıcı yeridir. Elbette böyle bir ifadede bulunurken Tanrı'nın gücünü sınırlandırmamalıyız çünkü Kutsal Yazılar onun ruhuyla her yerde olduğunu öğretir. Mezmur yazarı, Tanrı'nın bu her yerde hazır bulunuşu üzerine şunları yazdı:


Nereye gidebilirim senin Ruhun'dan, nereye kaçabilirim huzurundan? Göklere çıksam, oradasın, ölüler diyarına yatak sersem, yine oradasın. Seherin kanatlarını alıp uçsam, denizin ötesine konsam, orada bile elin yol gösterir bana, sağ elin tutar beni. Desem ki, “Karanlık beni kaplasın, çevremdeki aydınlık geceye dönsün.” Karanlık bile karanlık sayılmaz senin için, gece, gündüz gibi ışıldar, karanlıkla aydınlık birdir senin için.
-Mezmurlar 139:7-12

Kral Süleyman da Tanrı'nın oturması için tapınağını inşa ettiğinde şu gerçeği kabul etti:

Tanrı gerçekten yeryüzünde yaşar mı? Sen göklere, göklerin göklerine bile sığmazsın. Benim yaptığım bu tapınak ne ki!
-1.Krallar 8:27


Ancak Tanrı'nın ruhu tüm alanı doldursa da bu gerçek, Kutsal Yazıların bahsettiği "Konut yeri" gerçeğiyle uyumludur. Aynı olayda, Süleyman İsrail için Tanrı'ya yalvardı:

(30) Buraya yönelerek dua eden kulunun ve halkın İsrail'in yalvarışını işit. Göklerden, oturduğun yerden kulak ver; duyunca bağışla.

(39) Göklerden, oturduğun yerden kulak ver ve bağışla. İnsanların yüreklerini yalnızca sen bilirsin.

(43) Göklerden, oturduğun yerden kulak ver, yalvarışlarını yanıtla.

-1.Krallar 8:30,39,43


Göklerdeki Babamız

Not: "Cennet" kelimesi çevirilerde "Gök" olarak da tercüme edilmektedir. Bu yüzden bu iki kelimenin de kullanıldığını görmeniz kafanızı karıştırmasın.


Bilge adam yazdı:


Ağzını çabuk açma, Tanrı'nın önünde hemen konuya girme, çünkü Tanrı gökte, sen yerdesin, bu yüzden, az konuş.
-Vaiz 5:2


Ve İsa öğrencilerine bu şekilde dua etmeyi öğretti:

Göklerdeki Babamız
-Matta 6:9


Tanrı'nın göklerdeki veya cennetteki konumuna ilişkin bu kavram aşağıdaki pasajlarda özetlenmektedir:

Mübarek ve tek Hükümdar, kralların Kralı, rablerin Rabbi, ölümsüzlüğün tek sahibi, yaklaşılmaz ışıkta yaşayan, hiçbir insanın görmediği ve göremeyeceği Tanrı...
-1.Timoteos 6:16

Göklerin öteleri RAB'bindir,Ama yeryüzünü insanlara vermiştir.
-Mezmurlar 115:16


İnsanın cennetteki Tanrı'nın varlığına erişimi yoktur; ama Efendi İsa Mesih, Tanrı'nın biricik Oğlu, dirilişinden sonra: "Efendi İsa, onlara bu sözleri söyledikten sonra göğe alındı ve Tanrı'nın sağında oturdu" (Markos 16:19).

Kutsal Kitabın bizi götürdüğü mantıksal sonuç yine budur:

Gökten inmiş olan İnsanoğlu'ndan başka hiç kimse göğe çıkmamıştır.
-Yuhanna 3:13

Not: Ayetin başlangıcındaki "Gökten inmek" ifadesi, Tanrı'nın bilgeliğini almayı ifade eden bir İbrani ifadesidir.


Yeryüzü İnsanın Mirasıdır

Cennet veya diğer bir deyişle Gök, insan için değildir: onun hem şimdiki hem de gelecekteki yaşam alanı yeryüzüdür.


Ne mutlu yumuşak huylu olanlara! Çünkü onlar yeryüzünü miras alacaklar.
-Matta 5:5

RAB'bin kutsadığı insanlar ülkeyi miras alacak, Lanetlediği insanların kökü kazınacak.
-Mezmurlar 37:22

Doğrular ülkeyi miras alacak, Orada sonsuza dek yaşayacak.
-Mezmurlar 37:29


İsa Mesih öğrencilerine şu şekilde dua etmeyi öğretti:

Egemenliğin gelsin. Gökte olduğu gibi, yeryüzünde de senin istediğin olsun.
-Matta 6:10


Ve Yuhanna, kurtarılanların (günahtan ve ölümden kurtulanların) şu ezgiyi söyledikleri bir görüm gördü:

Yeni bir ezgi söylüyorlardı: “Tomarı almaya, Mühürlerini açmaya layıksın! Çünkü boğazlandın Ve kanınla her oymaktan, her dilden, Her halktan, her ulustan İnsanları Tanrı'ya satın aldın. Onları Tanrımız'ın hizmetinde Bir krallık haline getirdin, Kâhinler yaptın. Dünya üzerinde egemenlik sürecekler.”
-Vahiy 5:9-10

Öyleyse yeryüzü, insanın alanı ve aynı zamanda vaat edilen ebedi kalıcı yeridir. Yeryüzündeki bu mirasın nasıl verildiği sorusunu kısa bir süre için burada bırakalım, çünkü öncelikle "cehennem" hakkındaki bazı yaygın yanlış algıları ortadan kaldırmalıyız.


Cehennem Mezardır

Kutsal Kitap çevirilerinde cehennem olarak çevrilen üç adet kelime vardır. Eski Ahit'te İbranice sheol; Yeni Ahit'te ise Grekçe gehenna ve hades kelimeleri bulunur. Sheol kelimesi yaygın olarak ölülerin yerin altındaki meskenini belirtmek için kullanılır.


Sürü gibi ölüler diyarına(sheol) sürülecekler, Ölüm güdecek onları. Cesetleri çürüyecek, Ölüler diyarı onlara konut olacak.
-Mezmurlar 49:14


İstisna yoktur. Ölüm ve mezar, insanlara hayatta asla bulamayacakları bir eşitlik verir, çünkü:

Orada kötüler kargaşayı bırakır, yorgunlar rahat eder. Tutsaklar huzur içinde yaşar, angaryacının sesini duymazlar. Küçük de büyük de oradadır, köle efendisinden özgürdür.
-Eyüp 3:17-19


Yeni Ahit'te hades kelimesi İbranice sheol'un karşılığıdır. Petrus, Pentikost Günü'ndeki konuşmasında İsa'nın dirilişini kanıtlamak için Mezmurlar 16'dan alıntı yapar ve Elçilerin İşleri'ndeki bu ayette hades kelimesi kullanılır:

Çünkü sen canımı ölüler diyarına terk etmeyeceksin, Kutsalının çürümesine izin vermeyeceksin.
-Elçilerin İşleri 2:27

Cehennem Ateşi

Cehennem olarak tercüme edilen üçüncü kelimemiz Gehenna kelimesidir. Bu, Kudüs şehrinin hemen dışındaki bir yerin adıydı. Grimm-Thayer'in Grekçe-İngilizce Yeni Ahit Sözlüğü'nden alınan aşağıdaki açıklama’yı okuyalım:


Gehenna: ... ağıt vadisi ... Yeruşalim'in güney doğusundaki bir vadinin adıdır, küçük çocuklar burada boğa formunda bir idol(put) olan Molek'in ateşli kollarına atılıp öldürülürdü. Kral Yoşiya (2.Krallar 23:10) tarafından bu korkunç kurban eylemlerinin kaldırılmasından sonra Yahudiler oradan o kadar tiksindirdiler ki, sadece her türlü çöpü değil, hayvanların ve gömülmemiş suçluların cesetlerini bile oraya attılar. Ölü bedenleri tüketmek için her zaman yangınlara ihtiyaç duyulduğundan, havanın çürümeyle lekelenmemesi için, yerin 'Ateş Cenneti/ Ateş Gehennası' olarak adlandırıldığı ortaya çıktı. 



(Molek putunun içerisine çocukları atıp yakarak öldürüyorlardı*)


Gehenna kelimesi Yeni Ahit'te 11'i İsa'nın kendisi tarafından olmak üzere toplamda 12 kez kullanıldı. İşte bir durum:

Eğer elin günah işlemene neden olursa, onu kes. Tek elle yaşama kavuşman, iki elle sönmez ateşe, cehenneme(Gehenna) gitmenden iyidir. Eğer ayağın günah işlemene neden olursa, onu kes. Tek ayakla yaşama kavuşman, iki ayakla cehenneme(Gehenna) atılmandan iyidir. Eğer gözün günah işlemene neden olursa, onu çıkar at. Tanrı'nın Egemenliği'ne tek gözle girmen, iki gözle cehenneme(Gehenna) atılmandan iyidir.
-Markos 9:43-47

İsa'nın anlattığı ise: Elinizle yaptığınız herhangi bir şey varsa, ayaklarınızla herhangi bir yere gidiyorsanız, gözlerinizle gördüğünüz, sizi Tanrı'nın Krallığına girmekten alıkoyan herhangi bir şey varsa, o zaman yapmayı bırakın; aksi takdirde canınız kötülerle birlikte ölümle son bulacak.

Gehenna hakkında neyi bilmeliyiz? İbranice "geh" Vadi anlamına geliyor ve "Hennom" kelimesi ise bir insan adıdır. Bunun hakkında Yeşu 15:8'de okuyabilirsiniz. Burası Yahuda oymağının kuzey sınırıdaki Ben-Hinnom Vadisi'ydi. Bu kelime grek diline "Geh-hennom" olarak geçmiştir.

Gehennada neler oluyordu? Eger Yeremya 7. bölüm 30. ayeti ve ardından gelen ayetleri okursanız, Hinnom Vadisi'nde, Geh-Hennomda insan kurbanları sunmaya başladılar ve bu, Vadi'yi çok kirli bir hale getirmişti. Yahudiler oraya gitmezdilerdi. İsa Mesih'in zamanında ise Geh-Henna, Hinnom Vadi'si, Yeruşalim'in güneyinde çöplük haline gelmişti. Yani İsa kendi seyircilerine hitap ettiği zaman bu vadi, kentin çöp sahasıydı.
 
Kendinizi birinci yüzyılın Yahudisi yerine koyun ve Yeruşalim'de Mesih'i dinlediğinizi düşünün ve Mesih diyor ki:

"Eğer sağ gözün günah işlemene neden olursa, onu çıkar at. Çünkü vücudunun bir üyesinin yok olması, bütün vücudunun çöp sahasına atılmasından iyidir."

Mesih kesinlikle bunu söyledi. insanlar da ölürken dışarı atılacaklar, imha edilecekler, yakılacaklar. Mesih'in söylediklerinin hiçbirinde insanların sonsuza dek yakılacakları öğretisi yoktur. Gehenna kelimesini Cehennem olarak çevirirken Gehenna'nın ne olduğunu anlamıyorsunuz ve düşünüyorsunuz ki, Cehennem'de insanlar sonsuza dek yanıyorlar. Bu görüntü ayete ithal edilmiştir ama ayette bu anlam mevcut değildir.


Tartarus

Cehennem konusundan ayrılmadan önce, Yeni Ahit'teki tartarus kelimesinin bir örneğine kısaca bakmamız yararlı olacaktır:


Tanrı günah işleyen melekleri esirgemedi; onları cehenneme(tartarus) atıp karanlıkta zincire vurdu. Yargılanıncaya dek orada tutulacaklar.
-2.Petrus 2:4

Yunan mitolojisinde bu kelime, bir yeraltı mağarasını yani kötülerin içine atıldığı bir ölüler diyarını ifade eder. Bu kelimenin kullanımı buraya kadar olan Kutsal Kitabın öğretisini hiçbir şekilde karıştırmaz çünkü bu kelimenin buradaki kullanımı Petrus'un içerisinde bulunduğu spesifik bir olayla bağlantılıdır.


Bu ayetin orijinal metninde "eğer" ifadesi de geçer yani "Eğer melekler günah işleseydi" şeklindedir buradaki ifade. Petrus'un varsayımsal bir "eğer" kullandığı bilgisi burada unutulmamalıdır: "eğer melekler günah işlediyse... o zaman... Tanrı onları esirgemezdi".


Bir diğer değerlendirilmesi gereken yorum da şudur. "Günah işleyen melekler" e kesin olarak atıfta bulunulması konusunda bazı belirsizlikler vardır: Bu sözlerde, Musa'ya karşı konuştuklarında ve Tanrı'ya isyan ettiklerinde benzersiz bir cezaya maruz kalan Korah, Datan ve Aviram'a atıfta bulunulduğunu görülür.


Musa konuşmasını bitirir bitirmez Korah, Datan ve Aviram'ın altındaki yer yarıldı. Yer yarıldı, onları, ailelerini, Korah'ın adamlarıyla mallarını yuttu. Sahip oldukları her şeyle birlikte diri diri ölüler diyarına indiler. Yer onların üzerine kapandı. Topluluğun arasından yok oldular.
-Çölde Sayım 16:31-33

Petrus burada onların dilini kullanır ve bu olay, Petrus'un bu olayda tartarus kelimesini kullanması için kesinlikle yeterli açıklamayı sağlayacaktır.


Kötülerin Kaderi

Kötüler söz konusu olduğunda onların ölümden ve alacakları hak ettikleri cezadan sonra var olmayacaklarını bu yazıda belirledik. Yine de aşağıdaki pasajlar ile bu durumu biraz daha iyi anlayabiliriz:


Ama kötüler yıkıma uğrayacak; RAB'bin düşmanları kır çiçekleri gibi kuruyup gidecek, duman gibi dağılıp yok olacak.
-Mezmurlar 37:20

Bütün gösterişine karşın anlayışsızdır insan, ölüp giden hayvanlar gibi.
-Mezmurlar 49:20

Kötüler ülkeden sürülecek, hainler sökülüp atılacak.
-Özdeyişler 2:22

O efendiler öldü, artık yaşamıyorlar, Dirilmeyecek onlar. Çünkü onları cezalandırıp yok ettin, Anılmalarına son verdin.
-Yeşaya 26:14

Böyleleri Rab'bin varlığından ve yüce gücünden uzak kalarak sonsuza dek mahvolma cezasına çarptırılacaklar.
-2.Selanikliler 1:9

Bu yüzden kötülerin son cezası; yaşayanların diyarından kesilip atılmaları, varlıklarının sona ermesidir. "Çünkü günahın ücreti ölümdür" (Romalılar 6:23).


Doğruların Ödülü

Peki bu durumda iyilerin ödülü nedir? Onların sonsuz mirasının kusursuzlaştırılmış ve tüm kötülüklerden arındırılmış bir yeryüzü olduğunu gördük. Bununla birlikte, tüm insanların doğaları gereği ölüme tabi olduklarını ve ölümde bilinçli varlıklarının olmadığını da öğrendik. Kutsal Kitap öğretisi tutarlı olacaksa, o zaman doğruların ödüllerini almalarının tek bir yolu vardır: onların ölümden dirilmeyle yeniden yaşamaları sağlanmalıdır. Kötülerin kaderiyle ilgili olan Eski Ahit pasajı onların ölümlerinden sonsuz olarak bahseder (Yeş 26:14) ve dirilmeyeceklerini söyler. Ancak aynı bölümdeki peygamberlik, bunların kaderini doğruların ödülüyle karşılaştırır:


(19) Ama senin ölülerin yaşayacak, Bedenleri dirilecek. Ey sizler, toprak altında yatanlar, Uyanın, ezgiler söyleyin. Çünkü senin çiyin sabah çiyine benzer, Toprak ölülerini yaşama kavuşturacak.

Peki bu nasıl sağlanacak? Tanrı'nın sunduğu kurtuluş, İsa'nın ölümden diriltilmesini gerektirdi; ve bu, tüm doğru kişilerin kendisi gibi ölümden dirilmesini mümkün kıldı.


İsa ona, “Diriliş ve yaşam Ben'im” dedi. “Bana iman eden kişi ölse de yaşayacaktır.
-Yuhanna 11:25

Buna şaşmayın. Mezarda olanların hepsinin O'nun sesini işitecekleri saat geliyor. Ve onlar mezarlarından çıkacaklar. İyilik yapmış olanlar yaşamak, kötülük yapmış olanlar yargılanmak üzere dirilecekler.
-Yuhanna 5:28-29


Elçi Pavlus, Korintliler'e yazdığı ilk Mektubunda, ölülerin dirilişini uzun uzadıya ele alır ve bunun Hristiyan ümidinin tam kalbinde olduğunu gösterir. Bu doktrinden şüphe duyan bazılarına meydan okuması şuydu:

Eğer Mesih'in ölümden dirildiği duyuruluyorsa, nasıl oluyor da aranızda bazıları ölüler dirilmez diyor? Ölüler dirilmezse, Mesih de dirilmemiştir. Mesih dirilmemişse, bildirimiz de imanınız da boştur. Bu durumda Tanrı'yla ilgili tanıklığımız da yalan demektir. Çünkü Tanrı'nın, Mesih'i dirilttiğine tanıklık ettik. Ama ölüler gerçekten dirilmezse, Tanrı Mesih'i de diriltmemiştir. Ölüler dirilmezse, Mesih de dirilmemiştir. Mesih dirilmemişse imanınız yararsızdır, siz de hâlâ günahlarınızın içindesiniz. Buna göre Mesih'e ait olarak ölmüş olanlar da mahvolmuşlardır.
-1. Korintliler 15:12-18


Diriliş

Ölülerin dirilişi yoksa, umut da yoktur. Ancak Elçinin muzaffer sonucu şudur:


Oysa Mesih, ölmüş olanların ilk örneği olarak ölümden dirilmiştir. Ölüm bir insan aracılığıyla geldiğine göre, ölümden diriliş de bir insan aracılığıyla gelir. Herkes nasıl Adem'de ölüyorsa, herkes Mesih'te yaşama kavuşacak. Her biri sırası gelince dirilecek: İlk örnek olarak Mesih, sonra Mesih'in gelişinde Mesih'e ait olanlar. (Ayet: 20-23)

Bir elçi daha ne kadar spesifik olabilirdi ki? Sadece diriliş yoluyla ölümden sonra hayata ulaşılacaktır ve Efendi İsa Mesih, büyük bir kalabalığın ilkidir. İsa yeryüzüne döndüğünde yeniden yaşayacak olan ölmüş imanlıların ilk meyvesidir.


Dünya şu anda olduğu gibi devam ederken yani güce olan hırslarının peşinden giden kötü adamlar tarafından yönetilirken, uysalların dünyayı nasıl miras alacağını öngörmek bizim için zor olabilir. Ancak Tanrı'nın planının merkezinde, İsa'nın O'na karşı gelen her şeyi yok etmek ve Tanrı'nın Krallığını kurmak için insanların krallığını yok etme amacıyla olan ikinci gelişi; doğruluk ve eşitlik ilkeleri üzerine kurulmuş ilahi bir toplumu yönetmek üzere sonsuza dek hüküm sürecektir (Matta 6:10; Vahiy 11:1 5; 2 Selanikliler 1:7-10; Daniel 2:44; Mika 4:1-5).


Kutsal Yazıları anlamak bu sayede karmaşık ve anlaşılması zor değil, rasyonel ve mantıklıdır.


Yargı

Kutsal Yazılar, son günlerde ölüm uykusundan dirilen iki sınıf insandan söz eder: sonsuz yaşam verilenler ve diğerleri utanç ve iğrençliğe gönderilenler (Daniel 12:2).


Dikkate Alınması Gereken Olası İtirazlar

Pek çok insanın ruhun ölümsüzlüğüne ilişkin ortodoks öğretiyi ve doğruların gittiğine inandıkları popüler cennet anlayışını öğrettiğine içtenlikle inandığı Kutsal Kitabın bazı bölümlerinin olduğunu kabul etmemek yanlış olur. Buraya kadar öne sürdüklerimizle çelişen bir görüşü öğretiyor gibi görünebilecek pasajların başlıca örnekleri şunlardır:


Göklerin Egemenliği

Bu sadece Matta'nın İncil kaydında kullanılan bir ifadedir. Bazıları tarafından, cennete atıfta bulunduğundan, Krallığın asıl yerinin cennette olduğu varsayılır.


"Ne mutlu ruhta yoksul olanlara!Çünkü Göklerin Egemenliği onlarındır." (5:3)


"Size doğrusunu söyleyeyim, yolunuzdan dönüp küçük çocuklar gibi olmazsanız, Göklerin Egemenliği'ne asla giremezsiniz." (18:3)


Bu iki ayet doğru kişilerin mirasının cennette olduğu düşüncesini kanıtlamak için kullanılır. Kutsal Kitabı inceleme konusunda ciddiysek, hemen sonuçlara varmamalı ve Matta'da kullanıldığı şekliyle "Göklerin Egemenliği" ifadesini daha dikkatli incelemeli ve tam olarak ne anlama geldiğini ortaya koymalıyız.


Peki Matta İncili neden "Göklerin Egemenliği" ifadesini kullanır? Eski Ahit'teki Daniel Kitabı'ndan bazı ayetler bunun anlamını açıklar:


"Bu krallar döneminde Göklerin Tanrısı hiç yıkılmayacak, başka halkın eline geçmeyecek bir krallık kuracak." (2:44)


Başka bir bölümde Daniel şöyle yazar: 


"Sen göklerin egemenlik sürdüğünü anlayınca krallığın sana geri verilecek." (4:26)


Babil kralı Nebukadnessar bile "Tanrı'nın gökteki güçlere de dünyada yaşayanlara da dilediğini yaptığını" kabul etti ve bu onu Göklerin Krallığını övüp yüceltmeye itti (4:35-37). Bu nedenle Göklerin Egemenliği demek Göklerin/Cennetin kurallarının uygulandığı yer anlamına gelir ve bu herhangi bir alana uygulanabilir. Tam da bu yüzden İsa bize şu şekilde dua etmeyi öğretti:


Egemenliğin gelsin. Gökte/Cennette olduğu gibi, yeryüzünde de senin istediğin olsun.
-Matta 6:10


Zengin Adam ve Lazar'ın Hikayesi (Luka 16)

Eğer bu pasajı bilmiyorsanız öncesinde Luka16:19-31 bölümünü okumalısınız.

Bu olası itirazın cevabını ölülerin durumunu anlattığım yazının sonunda vermiştim. Yazıyı aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz:

Ölülerin durumu nedir?


Çarmıhtaki Suçlu (Luka 23)

Burada imanın İncil'deki en dikkat çekici örneklerden birisi hakkında konuşacağız. Bu adam çarmıhta Efendi İsa Mesih ile birlikte öldüğü sırada İsa'ya inanır ve onun dirilişini kabul ederek Tanrı'nın Krallığına iman eder. İsa onun bu imanını görünce ona şu güvenceyi verir “Sana doğrusunu söyleyeyim, sen bugün benimle birlikte cennette olacaksın” (ayet 43). Ancak bu ayetin orijinal Grekçe metnine baktığımızda noktalama işaretleri yoktur ve virgülü "bugün" kelimesinin öncesinde koyarsak çeviri şu şekilde olur: “Sana doğrusunu bugün söyleyeyim, sen benimle birlikte cennette olacaksın”. Bu ayette virgülün "bugün" kelimesinin önüne mi yoksa sonrasına mı konulacağı konusu tartışmalıdır ve açıkçası burada yapılması gereken Kutsal Kitabın bütününe uyacak yere bu virgülü koymaktır. İsa Mesih o adama isteğinin kabul olacağını "bugün" söylemektedir ve elbette kurduğu cümlenin bu şekilde olması mantıklıdır.


Her halükarda, İsa'nın sözlerini her ikisinin de o gün cennette birleşmesi gerektiğine dair bir güvence olarak okumak, diğer Kutsal Kitap öğretileriyle tutarsızdır. İsa'nın ruhunun cennette değil, üçüncü gün diriltildiği cehennemde olduğunu bize açıkça söyleyen Mezmurlar 16'ya (Elçilerin İşleri 2'de alıntılanmıştır) daha önce değinmiştik: "Çünkü sen canımı ölüler diyarına terk etmeyeceksin, Kutsalının çürümesine izin vermeyeceksin."


Bu şekilde inceleyebileceğimiz daha çok ayet bulabiliriz ancak bununla birlikte ele aldığımız örnekler, görünüşte çelişkili olan pasajların bir bütün olarak baktığımızda Kutsal Kitap öğretisiyle tutarlı açıklamalara sahip olduğunu anlamamız için yeterlidir.


Sonuç

O halde Kutsal Kitap gerçeklerine karşı tutumumuz nedir? Bunlar yalnızca zihnimiz tarafından özümsenecek gerçekler olarak tasarlanmamıştır; hayata bakışımızın tamamını etkilemeliler. Ölümün gerçek doğasını takdir ederek, hayattaki süremizin bizim için bir fırsat olduğunun farkına varmalıyız. Hizkiya'nın yazdığı gibi,


Çünkü ölüler diyarı sana şükredemez, ölüm övgüler sunmaz sana. Ölüm çukuruna inenler senin sadakatine umut bağlayamaz. Diriler, yalnız diriler. Bugün benim yaptığım gibi sana şükreder; Babalar senin sadakatini çocuklarına anlatır.
-Yeşaya 39:18-19