Filipililer 2:6-11

"Mesih, Tanrı özüne sahip olduğu halde, Tanrı’ya eşitliği sımsıkı sarılacak bir hak saymadı. Ama kul özünü alıp insan benzeyişinde doğarak ululuğunu bir yana bıraktı. İnsan biçimine bürünmüş olarak ölüme, çarmıh üzerinde ölüme bile boyun eğip kendini alçalttı. Bunun için de Tanrı O’nu pek çok yükseltti ve O’na her adın üstünde olan adı bağışladı. Öyle ki, İsa’nın adı anıldığında gökteki, yerdeki ve yer altındakilerin hepsi diz çöksün ve her dil, Baba Tanrı’nın yüceltilmesi için İsa Mesih’in Rab(Efendi) olduğunu açıkça söylesin."

-Filipililer 2:6-11

Bu çeviriyi olduğu gibi kabul ettiğimizde dahi kendi içerisinde bir paradoks oluşturmaktadır. Eğer birisi Tanrı özüne sahip ise yani özü itibariyle zaten Tanrı ise o takdirde kendisini Tanrı’ya olan eşitliği sımsıkı sarılacak bir hak sayması yada saymamasının bir anlamı olamazdı! Çünkü özü İtibariyle Tanrı’dır! Bu nedenle bu şekilde bir kabul dahi ciddi problem oluşturmaktadır.

Şimdi konuyla ilgili detaylı bir analiz yapalım!

Bu ayetin orijinalinde geçen “özü” kelimesinin Grekçe ifadesini incelediğimizde kullanılan kelimenin morphe, yani form, görünüm/suret olduğunu, ama kesinlikle "öz" ya da "iç doğa" anlamında olmadığını ve o anlamda kullanılmadığını görüyoruz. Bu kelime Yeni Antlaşma’da iki defa kullanılmıştır. Bir diğer örneğini Markos 16:12 de okuyabiliriz. 

Bundan sonra İsa kırlara doğru yürümekte olan öğrencilerinden ikisine değişik bir biçimde göründü.
-Markos 16:12

Bu ayette “Morphe” kelimesi biçim olarak çevrilmiştir. 

Morphe kelimesinin anlamı Biçim, yansıma yahut suret şeklindedir. İçsel öz farklı bir durumdur. Nitekim kullandığımız forma kelimesi de bu kökten gelmiştir, yada üniforma, yani aynı surette olan anlamındadır. Forma dışsal bir durumu ifade eder. Öz ile ilgili kesinlikle değildir. Hiçbir zaman da öz ile ilgili, özü niteleyen bir anlamda kullanılmamıştır ki öyle bir anlamı da yoktur.

Burada verilmek istenen mesaj neydi?

Mesih’te ki düşünce sizde de olsun. Mesih, Tanrı suretinde olmasına rağmen bunu Tanrıya eşitliğe sımsıkı sarılacak bir hak saymadı/düşünmedi ama kendinden vazgeçerek hizmetçi / kul suretinde diğer insanlar gibi yaşadı ve gökte de öyle kabul edildi. Yani herhangi bir insan gibi oldu (günahlı bir insan gibi sayıldı).

Kendini alçalttı, ölüme razı oldu , çarmıhta ölüme bile. Bu nedenle Tanrı da onu pek çok yükseltti ve/öyle ki ona her adın üstünde bir ad verdi, böylece İsa'nın adına yeryüzünde ve gökte ve yeraltında her diz çöksün ve her dil Baba Tanrı'nın yüceltilmesi için onun İsa’nın Efendileri ve Mesih olduğunu ilan etsin.

Mesih Tanrı suretindedir. Mesih ilk insan gibi Tanrı'nın görünümü(sureti) olsun diye yaratılmıştır. Adem ve Havva, ve insanoğlu Tanrı'nın suretleri, görünümleri olsun ve yeryüzünde hakim olup Tanrı'nın temsilcileri olsun diye yaratılmışlardı ancak günah sebebiyle, sadakatsizlikleri sebebiyle bu formda olamadılar.

Tanrı'nın yetkisi ile onun suretini yansıtamadılar yani onun temsilcisi olamadılar! Ama ilk olarak Mesih bunu gerçekleştirdi ve müjde şu ki ondan sonra, onu örnek alacak kardeşleri de Tanrı suretinde olsun, yani Tanrı'nın gerçek temsilcileri olsun. Tanrı içimizde bunu yapmakta, her geçen gün bizi oğlunun benzerliğine dönüştürmektedir...

Pavlus müjdeden böyle söz etmektedir. Tanrılık iddiası olduğu öne sürülen ayete geri dönersek, Mesih gerçekten de Tanrı'nın görünümü, Tanrı temsilcisi anlamında Tanrı formasını/yetkisini giyinmişti. Tıpkı Tanrı'nın başlangıçta Adem'i yaptığı gibi. 

Tanrı insanı kendi suretinde yarattı, onu Tanrı'nın suretinde yarattı. Onları erkek ve dişi olarak yarattı.
-Yaratılış 1:27

Üzerinde düşünülmesi gereken İsa'nın nasıl Tanrı'nın suretinde olduğu konusudur. Cevabı için Tanrının formunda, suretinde, hatta benzeyişinde yaratılan Adem'i ve yine Tanrı tarafından "elohim" olarak atanan, "tanrı" ilan edilen Musa'yı aklımıza getirmeliyiz. Her ikisi de İsa gibi insandı ancak Tanrı suretinde, rolünde, benzeyişinde olmak üzere atanan kişilerdi.

Musa'yı Firavuna ve İsrail halkına Tanrı (Elohim) yapması gibi... Hiç şüphesiz Pavlus Musa'yı hatırlamıştı bu sözleri yazarken. Mısırdan Çıkış 4:16 da ve 7:1 de Musa'nın "Elohim", yani Türkçesi "tanrı" yapıldığını görüyoruz. 

O sana sözcülük edecek, senin yerine halkla konuşacak. Sen de onun için Tanrı gibi olacaksın.
-Mısırdan Çıkış 4:16

(orijinalinde “gibi” ifadesi yoktur).

RAB, “Bak, seni firavuna karşı Tanrı (Elohim) gibi yaptım” dedi, “Ağabeyin Harun senin peygamberin olacak.
-Mısırdan Çıkış 7:1

(orijinalinde “gibi” ifadesi yoktur).

Öz bakımından Tanrı mı oldu Musa? Hayır ancak form, görünüm, yani eylem bakımından, yetki bakımından Tanrı'nın yetkisiyle hareket edeceği, Tanrı'nın temsilcisi olarak Tanrı'nın sureti olacağını anlayabiliriz. Mesih de böyledir. Tanrı'nın layıkıyla sureti/ görünümü (grekçe "morphe") olan ilk kişidir, ilk örneğidir.

Bu nedenle Tanrı onu hem "Efendi" hem de "Mesih'i" yapmıştır. 

Böylelikle bütün İsrail halkı şunu kesinlikle bilsin: Tanrı, sizin çarmıha gerdiğiniz İsa'yı hem Rab/Efendi hem Mesih yapmıştır.

O insanların efendisi idi; lideri, öğretmeni, çobanı idi. Öyle atanmıştı ancak o; bu adları, sahip olduğu yetkiyi ve sıfatları bir yana bırakmayı bildi.

ÖZ ifadesi için Grekçe de bir kelime zaten vardır ve gerçekten de öz anlamına gelen o kelime de "ousia" kelimedir ve teslis açıklamasında (yorumlanırken) zaten kullanılmıştı ancak dikkat edin nedense bu kelime İncil'in hiç bir yerinde Mesih'in Tanrı ile aynı özde olduğunu vurgulamak için kullanılmamıştır.

Neden gerçek anlamda öz alan Ousia kelimesi varken, tamamen dış ile ilgili, bir şeyi temsil ettiğini, dışsal olarak temsiliyet anlamını ifade eden morphe kelimesi kullanılmış ve neden çevirilerde formu, temsilcisi olarak çevrilmezken, gerçekte hiç alakası olmayan özünde olarak çevrilmiştir?

Melekler insan biçiminde olduklarında, özde insan mı oluyorlardı? Bukalemunlar birçok forma bürünebiliyor, dışsal görüntülerini de değiştiriyorlar, ama özde değişmiş oluyorlar mı?

“Morphe” kelimesi KESİNLİKLE ÖZ ANLAMINI İFADE ETMEZ, ÖZ İLE ALAKASIZDIR. SURET, TEMSİLİ ANLAMINDADIR. İsa Mesih Alçakgönüllü bir tavır sergiledi ve öğrencilerinin ayaklarını bile yıkadı. Onların efendisi, önderi olmasına rağmen, Tanrı'nın onu Kendisinin temsilcisi olarak "elohim" (Musa örneğini hatırlayın) yapmasına rağmen bunu yaptı. Ve dahasını da yaptı.

Günahkar bir insan olmamasına karşın, doğru ve sadık kul, iyi oğul, Elohim (Tanrı temsilcisi olarak Elohim) adlarından bile feragat edip Tanrı'nın isteğine boyun eğerek çarmıhta günahlı insan gibi ölerek insanoğlunun üzerinde ki ölüm lanetini, insanoğlunun bir temsilcisi olarak ölüm lanetini yaşadı. 

Ancak Tanrı onun kusursuz olduğunu biliyordu, onun ölü kalması bu nedenle mümkün değildi, adil olan Tanrı ona yaşamını geri verdi ve bir daha ölümün onun üzerinde hakim olamayacak şekilde Tanrı Mesih'i diriltti. Ve ölümüyle bir şey gerçekleşti.

Nasıl ki "bir adamın" söz dinlememesi ile tüm insan soyu ölümün hükmü altına girdiyse, ölüm, yine "bir adamın" söz dinlemesi ile de (çarmıhta ki ölümü bile kabul edişi) insan soyu yaşamı alacaktı.

Günah bir İNSAN aracılığıyla, ölüm de günah aracılığıyla dünyaya girdi. Böylece ölüm bütün insanlara yayıldı. Çünkü hepsi günah işledi.
-Romalılar 5:12

Ne var ki, Tanrı'nın armağanı Adem'in suçu gibi değildir. Çünkü bir kişinin suçu yüzünden birçokları öldüyse, Tanrı'nın lütfu ve bir tek ADAMIN (insan/kişi), yani İsa Mesih'in lütfuyla verilen bağış birçokları yararına daha da çoğaldı. Romalılar 5:15

Çünkü ölüm bir tek ADAMIN suçu yüzünden o tek adam aracılığıyla egemenlik sürdüyse, Tanrı'nın bol lütfunu ve aklanma bağışını alanların bir tek ADAM, yani İsa Mesih sayesinde yaşamda egemenlik sürecekleri çok daha kesindir.
-Romalılar 5:17

Bu yetkilendirmenin, yani Tanrı tarafından Musa gibi "elohim" forumunda Tanrı halkının başına meshedilmiş önder atanmasına karşın kendisinin haklarını bir kenara bırakıp, herhangi bir insan gibi olmayı kabul etti, insanların hizmetçisi oldu, onların ayaklarını yıkadı. 

Ve yine alalade sıradan bir insan gibi ki hepsi Tanrı yasasına göre günahlarından dolayı ölümü hak ediyorlardı buna karşın Mesih hiç günah işlemediği için ölümü hiç hak etmiyordu, günahlı insanların yerine hiç hak etmediği ölüme razı geldi.

Bunu da Tanrı'ya itaatinden yaptı. Ve Tanrı da onu diriltti, ölüm onda hakim olamazdı, çünkü o günahsızdı ve Tanrı'dan aldığı yetki ve miras zenginlik, yaşam olduğundan diriltildi. Tanrı onu diriltti ve bu doğru sadık övünç duyduğu kuluna her şeyin üstünde olan bir nam/ad verdi. 

Ona verilen bu adı ve yetkiyi, mirasını kabul ve ilan ederek , o atanan Kralın önünde diz çökerek Tanrı'yı yüceltmiş oluruz. Çünkü onun seçtiği kişi kabul etmek demek, Tanrıyı kabul etmek ve yüceltmek demektir.

Bu nedenlerden ötürü 9. ayetin üzerinde önemle durmak gerekir. Bu ayet ile İsa'nın Tanrı suretinde oluşunun mahiyetinin ve anlamının ne olduğunu anlayabiliriz, en azından yaygın olan Tanrı özünde Tanrı olan İsa görüşünün hatalı olduğunu anlarız. 

Çünkü Tanrı, İsa'yı yüceltiyor.

Bir ulus (Tanrı halkı) için bir insan kendisini feda etti ancak yine Tanrı'nın adaletinden dolayı da onun dirilmesi gerekmekteydi. Ama Mesih'in çarmıhta ki ölümünü, Tanrı'ya sadakatini gösteren bu eylemini her kim kabul ediyorsa Tanrı da o kişiye adaletinin gereğini yapacak ve Mesih'de gerçekleşmiş olan şey o kişide de gerçekleşecek; 

Sonsuz yaşama sahip olarak diriltilmek!